Karbon Ekonomisi ve Workcube ERP

Türkiyenin ihracat pazarları artık tüm ürünlerin üzerinde karbon etiketlerini ve “climate class rating”lerini soracak. Yakında tüketiciler yeşil ekonomiye uyumlu talepler ile gelecek. 

Karbon Ekonomisi ve Workcube ERP

Workcube 5 Yıldır müşterilerinin Karbon Ayak İzi Takibi ve Yönetimini kolaylaştırmak için geliştirimler yapıyor.

Paris İklim Anlaşması’nın ardından küresel çapta şimdi şirketler karbon arındırma yarışına katılıyorlar. Kurumsal Net Sıfır (Net Zero – Saldığımız karbon miktarıyla atmosferden temizlenen miktarın birbirine denk olması) girişimleri tüketici talebindeki değişimlerle birlikte iyice yoğunlaştı. 

Z ve Y kuşağı artık doğaya ve çevreye saygılı ürün ve hizmetleri tüketmeyi daha çok istiyor. Yakın zamanda yapılan araştırmalar, bu demografik gruptaki tüketicilerin %62’sinden fazlasının sürdürülebilir markaları tercih ettiğini ve bu tür ürün/hizmetlere %10 daha fazla harcama yapmaya istekli olduğunu gösteriyor. Şirketlerin %85’i karbon ayak izlerini azaltma konusunda endişeli, ancak yalnızca %9’u emisyonlarını kapsamlı ve doğru bir şekilde ölçebiliyor ve %11’i istenen hedef seviyelere kadar karbondan arınmayı başarabiliyor.

“Ölçülen şey yönetilir.”

Üstad Peter Drucker’ın söylediği gibi, bir şeyi yönetebilmek için önce onu ölçebilmek gerekir. Bir şirket gerçekten daha sürdürülebilir olmak istiyorsa atması gereken ilk adım, mevcut durumunu anlamaya çalışmak ve karbon emisyonlarını izlemeye başlamaktır. Sürdürülebilirliğe yaptığımız katkıyı net şekilde ortaya koyabilmemiz ve sonuçları iyileştirebilmemiz ancak bununla mümkün olur. Bunun sonraki aşaması toplanan veriler üzerinden tahminlemeyi otomatikleştirmek, gelecekteki etkiyi simüle etmek ve karbon azaltma stratejilerimizi gözden geçirerek değişikliklere gidebilmek.  

Maalesef güncel durumda başta KOBİ’ler olmak üzere her büyüklükteki şirket yalnızca bu emisyon ve genel sürdürülebilirlik verilerini toplama becerisinde zorluk çekmekle kalmıyor aynı zamanda bu tür verilerden işlerine bir değer yaratma konusunda yapabileceklerini anlamakta zorlanıyorlar. Tam tersi durumda olanlar, yani bu konuda hiçbir inisiyatif başlatmamış olanlar ise başlarına geleceklerin, iklim değişikliğine bağlı tüketici eğilimlerinin ve uluslararası zorunlulukların, işlerinin sürdürülebilirliğine etkisinin pek farkında değiller gibi. 

Karbon Emisyon Etiketleri Artık Hayatın İçinde! 

Karbon ayak izi kavramı bir ürünün yaşam döngüsünde, ham maddelerin çıkarılmasından kullanım ömrünün sonuna kadar ürettiği toplam sera gazı emisyonlarını ölçer. Tüm sera gazlar, Karbondioksit eşdeğerleri (CO2e) cinsinden ölçülür.

B2B İşletmelerde bu, hammaddelerin çıkarılmasından ürün üretimine ve fabrika kapısına kadar olan toplam sera gazı emisyonlarını ifade eder. İşletmeden tüketiciye (B2C) ürünler için bu tanım, hammaddelerin çıkarılmasından ürünün üretimine, dağıtımına, kullanımına ve nihai olarak imhasına kadar toplam sera gazı emisyonlarını ifade eder. 

Karbon emisyon etiketleri (karbon etiketi) de işte bu emisyon oranlarını tanımlayan etiketlerdir. Bu bilgi, satın almalarıyla ekolojik ayak izini ve küresel ısınmaya katkısını en aza indirmek isteyen tüketiciler için önemlidir. 

Karbon etiketleri dünyada oluşan kurumlar ve insiyiatifler tarafından verilmektedir. İngiltere’nin Carbon Turstı bunun en eski örneğidir. Örneğin İsviçreli kuruluş Eaternity, üreticilerin iklim üzerindeki etkilerini belirlemelerine yardımcı olmak amacıyla iklim etiketlemesi için olası bir standart sunar. Etiketler dört sürdürülebilirlik kriterini gösterir; İklim, Su, Hayvan Refahı ve Yağmur Ormanı. Eaternity, herhangi bir gıda için karbon ayak izini %90 kesinlikle hesaplayabilen 3.000’den fazla çalışma içeren devasa bir veritabanına sahip. Eylül ayından itibaren tüm gıdalar için iklim etiketlemesi Codecheck uygulamasında ve Almanya’daki tüm vegan ürünlerinde mevcut olacak.

Karbon etiketleri Avrupa ve Amerika başta olmak üzere dünyada büyük bir oranda ürünler üzerindeki yerlerini almaya başladı ve bunun devamı gelecek. 

Tüketiciler artık sepetlerine bir ürün koyarken sadece o ürünün besin değerlerine ve fiyatına değil aynı zamanda doğaya yaptığı katkıya bakarak karar veriyorlar, verecekler. İşte o karar için bu etiketlere bakacaklar. 

Bu etiketlerin tüketici davranışları üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu aşağıdaki araştırma sonuçları çok güzel özetliyor. 

Almanya’daki Würzburg Üniversitesi’nden psikolog Ann-Katrin Betz ve meslektaşları restoran menülerinde yemek başına sera gazı emisyonunu belirten karbon etiketlerinin eklenmesinin ve varsayılan menü seçeneklerinin (en belirgin şekilde öne çıkanlar) iklim üzerinde daha az etkisi olan yiyeceklerle değiştirilmesinin, insanların dışarıda yemek yerken yaptığı seçimleri nasıl etkilediğini test ettiler.

Araştırmaya katılan 265 katılımcıdan, 9 farklı menüden birer yemek seçmeleri istendi. Bu menülerden bazılarının varsayılan olarak en yüksek veya en düşük emisyonlu yemek seçeneği vardı. Örneğin, bir menüde katılımcılar sığır eti (yüksek emisyon), tavuk (orta emisyon) veya tofu (düşük emisyon) içeren hindistancevizli köri sipariş edebiliyorlardı.

Katılımcılara ayrıca, yüksek, orta veya düşük emisyonları belirtmek için trafik ışığı renginde sinyallerle birlikte, her yemeğin bir porsiyonunun üretilmesiyle ilgili emisyonları gösteren karbon etiketli veya karbon etiketsiz menüler de rastgele atandı.

Menüde varsayılan olarak yüksek emisyon seçeneği görüntülendiğinde ancak karbon etiketi bulunmadığında, katılımcıların %59’u en yüksek emisyona sahip yemeği seçerken, %12’si düşük emisyon seçeneğini tercih etti. Ancak kendilerine ilk önce düşük emisyonlu yemek varsayılan seçenek olarak gösterildiğinde, katılımcıların %45’i bunu tercih etti ve katılımcıların yalnızca %21’i iklim üzerinde en büyük etkiye sahip seçeneği tercih etti.

Karbon etiketleri mevcut olduğunda, kırmızı simgeyle işaretlenmiş varsayılan yüksek emisyonlu yemeği seçenlerin sayısı %36’ya düşerken, %52’si, yanında yeşil bir etiket bulunan varsayılan düşük emisyonlu yemeği seçti.

Bu ve bunun gibi araştırmalar özellikle Z ile başlayan yeni kuşakların bu konuda oldukça hassas olduğunu ve şimdi ve geleceğin tüketici grubu olan bu çocuk ve gençlerin tüketim alışkanlıklarında sürdürülebilir ürünlerin önemli bir yer tutacağını gösteriyor. 

Bu ne demek? Müşterisine ürün satmak isteyen gelişmiş ülke pazarları artık sizden de bu ölçümleri ve etiketlemelere uygun test sonuçlarını, raporları isteyecek. Artık bu konuda inisiyatif almadan belki de ürün ihraç etmeniz, satmanız mümkün olmayacak. 

“Avrupa Yeşil Mutabakatı ile Avrupa Birliği’ne (AB) ihracat yapan işletmeler, sınırda karbon düzenlemesine tabi tutulacak. Uygulama, 2026 yılında devreye alınacak ve AB’ye ürün ve hizmet satmak isteyen firmalar, üretmiş oldukları emisyona göre vergilendirilecek. Raporlamaların bu yıl içinde başlaması beklendiği için de işletmelerin şimdiden emisyonlarını belirlemesi büyük öneme sahip.

En çok etkilenecek ülkelerden biriyiz Sınırda karbon düzenlemesi kapsamında ilk etapta ise en fazla karbon ayak izine sahip sektörlerin ilk sırada yer alması bekleniyor. Buna göre çimento, gübre, demir-çelik, alüminyum, elektrik ve hidrojen sektörler ilk sırada gelirken, zamanla da sektör sayısının artacağı belirtiliyor. Türkiye, AB ile yaptığı ticaretten dolayı, sınırda  karbon düzenlemesinden en çok etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor. Kaynak Dünya Gazetesi

Workcube 5 Yıldır Karbon Ayak İzi Takibi ve Yönetimi Konusunda Geliştirimler Yapıyor.

Artık şirket ve markaların karbon emisyonlarını doğru bir şekilde ölçebilen, izleyebilen ve azaltabilen kurumsal yazılım çözümlerine ihtiyacı var. 

Workcube son 5 yıldır bu konuda her türlü altyapısal değişikliğini yaptı ve müşterilerine bu fonksiyonları sunabilir durumda. Workcube her bir ürününüzün üretim, lojistik süreçlerindeki enerji türleri ve giderlerine bağlı olarak karbon emisyonu kilogramı, geri kazanım oranı, geri kazanım yöntemi gibi verilerinizi takip edebimenize olanak sağlıyor. Genel enerji giderleriniz türlerine göre ayrıştırılabiliyor ve bunun iş birimlerine ya da ürünlere dağıtımı yapılabiliyor. Ayrıca değer zinciri üzerinden ürün alırken ürünlere karbon alım değeri limiti koyabiliyorsunuz. Örneğin “Bu ürünün adetinde 250 gr karbondioksiti geçeni almam ben” diyerek satınalma stratejilerinizi değiştirebiliyorsunuz. Tıpkı gelecekte müşterilerinizin sizden mal alırken söyleyeceği gibi. 

Workcube olarak otomatik veri toplama, block-chain, dijital ikiz ve makine öğrenimi teknolojileri üzerinde çalışarak sürdürülebilir işletmeler için kurumunuza özel çözümler üretebiliyoruz.

Tüm bu yazdıklarımız tek bir sonuca işaret ediyor. Doğa beni kurtarın diye talep ediyor, ülkeler bir araya gelerek ortak kararlar alıyor, tüketiciler farkındalığını ve bu konudaki duyarlılığını artıracak yazı, reklam, haber, tartışma her türlü enformasyon bombardımanı altında. Fabrikalar, şirketler ürün ve hizmet üretirken hesabını verebilecekleri girdilerle iş yapmak istiyor. Tüketici alışkanllıkları değişiyor. 

Sürdürülebilirlik konusu ilginizi çekse de çekmese de hatta gidişat hoşunuza gitmese de bu gelişmelere bir işletme olarak kayıtsız kalma şansınız yok. Hepimiz aynı gemideyiz. Her işletme kendi sürdürülebilirlik stratejisine bağlı olarak inisiyatiflerini hemen başlatmalı. Bu hem doğamız ve insanlarımız için gerekli hem de rekabette geride kalmamanız için çok kritik.